Ümera bembeyaz giymeyin…

* Melis Alphan / Dikiz aynası Ayaklı abajurlar / Milliyet Cumartesi Elan geçmiş erkekte genişlik katlanamadığım kıyafetin atlet olduğunu yazmıştım. Fikrimi değiştirdim, demincek atlet nefretimle kapışabilecek ikinci kıyafeti açıklıyorum: Temiz ceketler, ak pak bando elbiseler… Ihvan, yâran, beyefendiler, burada iş sizin parlak takımları taşıyamamanız değil. Dünya üstünde ak pak takımlarla karşımıza çıktığında “Vay be hangi yakışıklı ergin, ak pak bando / ceket amma üstelik yakışmış” diyebileceğimiz bir tane ber eş namevcut. Sean Combs / Puffy / Puff Daddy veya P. Diddy, ne isimle çağırırsanız çağırın… İşte bu adam bembeyaz takımlarla anılmak istiyor. Şarkılarından birinde “Şu konuda anlaşalım” diyor, “Parlak takımlı adamdan konuştuklarında benden söz edildiğini tümce bilsin”… Buyrun sayın Diddy, bembeyaz takımlar sizin olsun, dünyanın bilcümle ak pak ceketleri de sizin tekelinize geçsin. Tığ kadınlar üzere hiç sakıncası yok. Siz bile gözümüze görünmeyin, olsun bitsin. Bizde parlakları genelde şarkıcı, şarkıcı ve aktör takımı giyiyor Zira kadınlar aynı erkeğin ak pak ceketini / takımını takkadak saçlarını düzeltirken gözgü görevi gördüğü için kabul edilir bulabilir. Bizde genellikle şarkıcı, okur ve aktör tayfasının öz saygı ettiği parlaklar takımını erkeklerin pekâlâ ayrımsız ruh işsiz içindeyken beğendikleri benim aklımı oldukça kurcalıyor. Ihtimal tutkun aydın odalarda giyip görüntünün vahametini vergi edemiyorlar. İlk işleri loş çırağ veren ampullerini yenileriyle mübadele etmek olsun. Ya bile belki bu ceketlerle abiye göründüklerini zannediyorlar. Eğer o hâlde, fena halde yanılıyorlar. Ak Pak ceket giyebilen erkekte bir düze şahsiyet olduğu dahi haddinden fazla arasında, kimesne kusura bakmasın. Anlıyoruz birlikte erkekleri; biliyoruz koca giyiminde dalan değişiklikleri çok minimal düzeyde oluyor. Kısalıp uzayacak benzeri eteklik boyu bulunmayan, üzerine çalışılacak bire bir belen çizgisi bulunmayan, tıpkısı sezon şişirilip gayrı zaman söndürülecek omuzlar, torunlar bulunmayan. Fanteziye kaçmadıkları sürece erkekler haliyle hayat boyu bayağı yukarı aynı şeyleri sarmak yerinde kalıyor. Amma ne evet, atlete de razıyım, hangi giyerseniz giyin… Yeter kim parlak olanları kadınlara bırakın. Özellikle dahi ak pak ceketleri ve topluluk elbiseleri… Tığ gri tonlarında bembeyaz ceketlere / takımlara alışmıştık kim Cem Özer bu doreye kaçan renkteki ak pak ceketle karşımıza artık. Ezberimizi bozdu. Bozmasaydı elan iyiydi. Çünkü temiz gri ceketten daha kötüsünün da olabileceğini bize göstermiş oldu. Al kravata değer al ceket Bana göre siyasetin rengi kırmızıdır. Cayır cayır yanan, fokur fokur kaynayan al… Kırmızı lider rengidir. Ülkenin lideri, ortamın lideri… Şef özen çekmelidir, al gereğini yerine getirir ve dikkati çeker. Henüz ilk kırmızı kravatın siyasetçiler için önemini, piyes ettiklerini buradan çokça öğün paylaştım sizlerle. Al kravatın evvelden ABD Başkanı Ronald Reagan ile gelişigüzel elbet “al alçak kravatı” adına ün saldığını, iktidarın simgesi olduğunu çoğunuz biliyordur. Amma siyasette verdiği biricik bir rey var; o de AĞIRBAŞLI. Tabii siyasette erkek egemenliği olduğu amacıyla avrat siyasetçiler arasında gen bu cins elbise kodları namevcut. Amma bir kodu alıp kendilerine uyarlamakta birlikte serbestler elbette kim… Almanya Başbakanı Angela Merkel tekmil da bunu yapmış. Tıpkı avrat siyasetçiyi cılız macerasız kırmızı renkte tıpkısı kıyafetle göremezsiniz. Çünkü gri çevrelerde kırmızı rengi detayda bırakmak yerindedir. Yağız takımla gelişigüzel geçer al kravat gerçekten tıpkısı düzlük kapladığından bağırması gerektiğinden aşkın bağırmaz. Oysaki kırmızı bir ceket bir kilometre öteden giyeni mahsus ayar, avaz nara bağırır. Merkel zat konumunu üstelik belirleyecek seçimde rey vermeye giderken bile, koalisyon görüşmeleri yaparken birlikte o kırmızı ceketi hasbelkader geçirmedi sırtına. Dolabına kolunu uzatıp eline geçmiş mevrut şeyi çekip almadı. Al ceketi giyerek yüklemek istediği ayrımsız plan vardı: Bati. “Kirici bende…” Coppola’nın üzümlü kravatı şaraplarına göndermeymiş Geçtiğimiz hafta adlı yönetmen Francis Ford Coppola’nın ülkemizdeyken taktığı üzüm salkımı desenli kravatına özen çekmiş ve Kraliçe II. Elizabeth’in Çankaya’ya giydiği elbiseden sonradan bunu “İkinci salkım vakası” namına adlandırmıştım. Kraliçe’nin müzakere edeceği ülkelerin özelliklerine göre giyindiği, Türkiye’birlikte da Rum asıllı aynı öncü olan üzüm salkımı desenini tercih ettiğini hatırlatmıştım. Coppola’nın böyle bire bir çevirme yapıp yapmadığını kestirememiş, “Gelişigüzel halükarda iyicene ayrımsız doğru” demiştim. Yiğit Tevazulu ünlü okurun verdiği hikmet bunun doğrusu benzeri doğru olduğunu ortaya koydu. Şöyle diyor Tevazulu: “Napa’bile ilişki ve şarapevi olan Coppola üzüm meraklısıdır. Kişi karı adlarını haiz şarapevi turistler tarafından sunu çokça görüşme edilen yerlerden biridir.” Buyurmak biz bile onu ziyarete giderken üzüm salkımı deseninden şaşmayacağız.

Share: