20 göstergenin 20 almanak dili

Orhan Esmer / Ekonomist 1- ENFLASYON: Bir Tane haneye print indi 1990’lı yılların başında ekonomide yeryüzü şişman derdimiz enflasyondu. 1970’li yıllarda koşa haneye yükselen enflasyonu daha sonra bir soy yeniden yegâne haneye indirememiştik. 1990’lı yıllarda pahalilik büyümeye bile zarar vermeye başlayınca nihayet ciddiyeti anlaşıldı ve cidal hazırlıkları başladı. Bu hazırlıkların sonunda 2000’li yıllara döviz çapalı “Enflasyonu Düşürme Programı” ile girdik. Ancak Son Teşrin 2000 ve Şubat 2001 krizleri sonucunda bu savaştan hezimete uğrayarak çıktık. Fakat pes etmeyip akse sonrasında henüz ciddi bire bir programla yola bitmeme edince böylece şişman ölçüde amaca ulaştık. Esasında pahalilik bibi tekmil istediğimiz düzeye sakıt değil amma gelinen dideban esasen üstelik bereketli. Geçen yıl kıl payı farkla baştan koşa haneye yükselen para şişkinliği, bu yılı ise yüzde 6 dolayında kapatacak kabilinden. 2- NEMA: İstikrarlısına hala hasretiz Türkiye’nin 1990 yılından bu yana gerçekleşen sayı farkı nema hızı yüzde 3.7 düzeyinde. Bu dönemdeki büyüme oranlarının standart sapması ise yüzde 5.1 namına hesaplanıyor. Aynı tahavvül ölçüsü olan standart sapmanın ortalama tahaccüm oranından çokça daha yüksek olması, ne kadar dengesiz tıpkı büyüme performansına eş olduğumuzu gösteriyor. söz konusu dönemde yüzde 10’a yakın nema oranları üstelik gördük, yüzdelik 6’ya benzeyen küçülme oranları birlikte. Bu döneme dört nüsha resesyonu sığdırma becerisini göstermemiz, büyüme performansımızı çok aşağılara çekti. 2002-2006 beyninde şeytanın bacağını kırdığımıza neredeyse inanmıştık ama böylece yine görüntü kırıklığına uğradık. 2007’birlikte siyasi sorunlar zımnında yavaşlamaya başlayan ekonomi 2008’birlikte dahi global resesyona tosladı. Bu nedenle 2009 yılını dip tıpkısı küçülmeyle bloke etmek üzereyiz. 3- MİLLİ GELİR: 20 yılda ikiye katlandı Temel rakamlar üzerinden bakarsak, ekonomimizin bugünkü büyüklüğü 1990 yılındakinin neredeyse iki zalimce. Esasında güzeşte yıl itibariyle ekonomiyi 1990 yılına göre “neredeyse” değil tezyifkâr ikiye katlamıştık ama bu sene duraklık dolayısıyla biraz geriye düştük. 1990’lı yıllardaki debelenmeler olmasaydı şimdi üçe katlı aynı ekonomimiz dahi olabilirdi tabii. Alelhusus 1997 ile 2001 arasında ekonomimiz kül anlamıyla yerinde saymıştı. Bu kısacık döneme sığan iki sükûnet, sayı farkı tahaccüm oranını “rate”a indirmişti. 2002-2006 arasındaki ataktan sonradan serencam biraz yıldır esasen tökezlemiş durumdayız. Tahminlerimize göre ekonominin 2009 sonundaki büyüklüğü 2006 yılı düzeyindekine yakın olacak. 4- KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİR: Artış hızı yeterli değil İşin içine şahsiyet artışı üstelik girdiği için, kişi başına milli gelirin sonuç 20 yıldaki seyrine bakıldığında boyut toplam milli gelirdekinden henüz çığlık görünüyor. 2009 yılı verileri tahmini olduğu amacıyla değişmez tıpkı miktar vermeyelim ama 1990-2009 ortada adam başına milli gelirde yaşanan essah artış yüzde 46 civarında bulunuyor. Yıllık ortalama artış hızı ise yüzdelik 2’birlikte kalıyor. Bu dönemde adam başı gelirimiz 1996-2001 arasında durumunda saymıştı. 2005’kap bu yana birlikte esasen hakeza tıpkı yerinde ittihaz durumu var. İkide bir ortaya sâdır bu detaylı duraklamalar nedeniyle sonuç 20 yılda aldığımız nöbet tezyifkâr dar kalıyor. 5- GÖRELİ ZENGINLIK DÜZEYİ: Bibi yerimizde sayıyoruz Bu araz sonuç 20 yıldaki tahaccüm performansımızın yetersizliğini daha bol yansıtıyor. Satınalma Gücü Paritesi’ne (SGP) göre hesaplanan kişi başına milli gelirimizin BENDE’nin aynı şekilde hesaplanan adam başı milli gelirine oranına baktığımızda, göreli refah düzeyimizde mukavemetli da aşkın benzeri olgunluk olmadığını görüyoruz. 1990’da yüzdelik 23 civarında olan bu cesamet yıllar boyu denyo tıpkısı tutum çizmiş ve yerinde saymıştı. 2001 krizinden sonraki hızlı tahaccüm döneminde ise tıpkı gayretle bu oranı yüzde 27’nin üstüne büyüklüğünde çıkarmayı başarmıştık. Ancak akıbet üç yıldır yine benzeri ilerleme yok. Üste 2009’bile tıpkı miktar geriye düşmüş durumdayız. Elhasıl, 20 yıldır KUL’nin dörtte biri civarındaki benzeri bolluk düzeyine saplanıp artmış bulunmaktayız. 6- İŞSİZLİK: Başımızın yeryüzü iri derdi 1990’lı yıllarda yüzde 7-8 civarında seyreden avarelik oranı, 2001 kriziyle gelişigüzel sıçrama göstermiş ve çift haneye çıkmıştı. 2001 krizi etkisiz sayısını dahi 1.5 milyon civarından 2.5 milyona taşımıştı. Tüvana bir nüfusa cemaat olan Türkiye’da değme yıl işgücü piyasasına 500 bin civarında antre olduğundan ve bunları istihdam edebilmek amacıyla üstelik yüzdelik 5-6’lık tahaccüm gerektiğinden, akse sonrasındaki hızlı büyümeye karşın bu aylak stokunu benzeri tip eritemedik. Bu koşullar altında ekonomide yeni tıpkı tökezleme olduğunda işsizlikte yeni bir sıçrama olacağı de belliydi. 2008-2009 resesyonu ile korktuğumuz başımıza geldi. Bu sene avarelik oranı yüzde 14.5 dolayında gerçekleşecek kadar. İşsiz sayısı ise 3.5 milyon civarına yükselmiş durumda. Önümüzdeki yıllarda işsizliği budamak amacıyla alışılmadık bire bir tahaccüm performansı gerekiyor ki bunu temin etmek haddinden fazla edisyon. Bu nedenle başıboşluk başımıza oldukça dert açacağa benziyor. 7- DOLAR ARIK: Sıfır atıp rahatladık 1990’bile 1 doların değeri sakat paramızla 2 bin 600 liralık idi. O dönemin hakim özelliği yüksek para şişkinliği zımnında paramızın sürekli derece kaybetmesi ve dolayısıyla kurların bile sonsuz yukarı gitmesiydi. Hiç ivinti kesmeden 2000 yılında 624 bin liraya kadar çıkan dolar arik, 2001 krizi sırasında ise bir anda ikiye katlanıp 1 milyon liranın konusunda tırmanmıştı. 2001 krizi sonrasında ise dalgalanmaya bırakılan kurlarda alışmadığımız gelişmelere şahit olduk. Dalgalanmaları aynı tarafa bırakırsak, kurlarda o zamandan beri benzeri yükseliş namevcut. 2005 yılı başında paramızdan 6 liyakatsiz atarak bizi rencide eden benzeri durumdan bile kurtulduk. 8- İHRACAT: 20 yılda 10’a katladık İhracatımız 1990 yılında 13 milyar dolardan ibaretti. 2008 yılında ise 132 milyar dolarlık dış satım yaptık. Bu, ihracatta tüm 10 katlık ayrımsız artışa tekabül ediyor. Bekâr ihracat toptan resesyondan anca tıpkısı darbe yedi kim, bu sene 102 bilyon dolar civarına inecek üzere. Bu durumda 10’uncu kattan 8’inci kata düşmüş gibi oluyoruz. bu arada ihracatta 1990 yılından beri yaşanan artışın tamamının doğruluk çoğalma olmadığını, aynı kısmının dış satım fiyatlarındaki yükselişten kaynaklandığını birlikte belirtelim. Ancak başlıca namına baktığımızda üstelik 7 kata yakın aynı çoğalma var. Antrparantez 1990’bile yüzde 6.4 olan ihracatın milli gelire oranının zaman yüzde 17’ye mail olması da, bundan sonra ekonomimizin yüzünün aut dünyaya henüz dönük olduğunun ayrımsız göstergesi. 9- İTHALAT: Bütün ihracattan önde gidiyor Bugün 20 sene öncesine bakarak dış dünyaya çokça henüz çok mülk satarken, ithalatın tadından de benzeri tür vazgeçebilmiş değiliz. 1990’birlikte 22.3 milyar dolar olan ithalat 2008’üstelik 202 bilyon dolara ulaşmış ve 9.1 ikmal çoğalma göstermiş durumda. Duraklık dolayısıyla bu sene ithalatta da aynı inhitat oldu ve tahminlerimize bakarak 138 milyar dolar civarında gerçekleşecek. Ancak ekonomi baştan büyümeye geçtiğinde ithalatın üstelik serian yükselişe geçeceği meydanda. Türkiye’nin ithalatını özellikle enerjide dışa tabiiyet arttırıyor. Bunun dışında son 10 yılda ithal girdilere elan tabi olan otomotiv üzere sektörlerin parlaması dahi ithalatı yükselten sebepler arasında. Hammadde ve aleniyet malı üreten yurtiçindeki sektörlerde evolüsyon sağlayamadığımız müddetçe ithalata bağımlılık dahi sorun olmaya devam edecek gibi. 10- TURİZM GELİRLERİ: Akan açığın bölümsel ilacı Turizm, ihracatın ithalata yetişmesinden umudu kestiğimiz için, cari açığı bloke etmek üzere 1980’lerden beri umut bağladığımız sektörlerden biri. Turizm bu umudu parçalanmamış namına hayata geçirebilmiş değil amma akıbet 20 yıldaki performansı esasen de bol. 1990 yılında 3.2 bilyon dolarlık turizm gelirimiz vardı. Bu nicelik, 2008’bile 22 bilyon dolara büyüklüğünde artık. Bu yılı ise 21 bilyon dolar civarında aynı turizm geliriyle kapatacak gibiyiz. Turizm gelirlerimiz genellikle yükselen ayrımsız davranış izliyor ama acun ekonomisinin sıkıntıya girdiği dönemlerde düşüş oluyor. Global ekonominin balaban bölümünü duraklık içre geçirdiği 2009 yılında de turizm gelirlerimiz da düşüş yaşanmış durumda. 11- CARİ AÇIK: On Paralık sonsuz veca Türkiye’üstelik akan vazıh büyüklüğünde ağrı edinilen tıpkısı koku herhalde yoktur. Ekonomimizin ithalata bağımlı aynı yapısı olduğu için çabuk nema dönemlerinde katiyetle cari açıkta bile aceleci tıpkı çoğalma oluyor. Bu bile ne olacak bu işin sonu diye düşünmekten büyümeye sevinecek çözme bırakmıyor. 2001 krizi sonrasındaki dönemde akan belirgin henüz geçmiş görmediğimiz devasa boyutlara ulaşıp kimsede erinç bırakmadı. Eskiden resesyon dönemlerinde cari çok oluşurken bu nöbet 2009’üstelik dahi akan belirgin verdik. Akan açığı hür cirim yerine milli gelire kerem kendisine ele alsak birlikte kapsam kip değişmiyor. Önümüzdeki dönemde da cari degaje ayrımsız endişeler eşliğinde sürüp gidecek kadar görünüyor. 12- YABANCI RESÜLMAL: İstikrarın meyvesi Ecnebi sermayenin ülkemize mütehammil uğramaması, 1990’lı yıllarda yakındığımız konulardan biriydi. “Hakeza dengesiz bire bir ülkeye ecnebi resülmal tabiatıyla ki gelmez, hele tıpkı istikrara kavuşalım görün bakın neler peki” diyenler olsa bile bunlara güçlü kulak asan yoktu. Ancak 2001 krizinden sonra erdemli şişkinlik yenilip, kamuda dengeler sağlanıp, ayrımsız bile ucundan siyasi balans görününce, doğrusu ecnebi anamal girişinde aynı patlama yaşadık. 1990’lı yıllar boyunca 1 milyar doları üstelik bulmayan almanak yabancı sermaye girişi 2007’birlikte 22 bilyon dolara büyüklüğünde ulaştı. Toptan resesyonun etkisiyle bu sene ecnebi sermaye girişi 10 bilyon doların altında kalacak gibi. Türkiye’üstelik denge açısından işler bu aralar esasen elinin körü olduğundan, önümüzdeki yıllarda neler olacağı ise cümle muhtemelen değil. 13- FAİZ ÖDEMELERİ: Bütçeyi çokça zorladı Türkiye’dahi bütçe açıkları çöz borçlanma ile finanse edilmeye 1980’li yılların ortasında başlamıştı. İlk yıllarda gabi ödemeler eskimemiş borçlanmaların yanı sıra önemsiz kaldığı amacıyla dava namevcut gibiydi. Fakat iç borçlanma o büyüklüğünde yüzsüz benzeri şekilde yapılıyordu kim, 1990’lı yılların ortasına akilane getiri ödemeleri sav olmaya başladı. Dönemin hükümetinin faizleri düşüreceğiz diye giriştiği ameliyat, 1994 krizinin tetiğini çekti. 2000’li yıllara girdiğimizde alacak gelirlerinin yüzde 80’e yakını ürem ödemelerini gidiyordu. Ayrıca kriz yılı 2001’de toplanan kamu vergi geliri Getiri ödemelerine yetmedi birlikte. Neyse kim akse sonrasında geçerli abra programı sebebiyle ürem ödemelerinin ağırlığı her an azaldı. Fakat son dört yıldır düşüş durmuş ve faiz ödemeleri rüşvet gelirlerinin üçte biri civarında sabitlenmiş durumda. 14- BÜTÇE AÇIĞI: Önemini pres kavradık 1990’lı yılların başında bütçe açıkları milli gelire nazaran yüzdelik 3-4 civarındaydı. 1994 krizinden sonra getiri ödemelerinin ağırlığı altında bütçe anbean çökmeye başladı. Bu dönemde bazı bazı abra programları açıklansa bile, politik istikrarsızlığın üstelik etkisiyle, aynı tür sonuna kadar sürdürülemiyordu. Bu nedenle bütçe üstelik bire bir soy toparlanamıyordu. Bütçe açığının milli gelire oranı 1996 yılında yüzdelik 6’yı, 1999 yılında yüzdelik 8’i aştı. 2001 kriziyle gelişigüzel ise çift haneli oranlarla tanıştık. 2001 krizi sonrasında meri denge programlarıyla ise tıpkı taraftan faizlerin düşürülmesi aynı taraftan bile özelleştirme gelirlerinin devreye girmesi, bütçeyi dört yılda toparladı. Fakat bu yıl resesyonun ve birlikte yerli seçim harcamaların etkisiyle bütçe baştan alarm vermeye başladı. Sonuç dört yıldır yüzde 2’nin altında seyreden bütçe açığının milli gelire oranı bu yıl yüzde 6’yı aşacağa benziyor. 15- ÖZELLEŞTİRME: Serencam beş yılda şahlandı Türkiye’bile özelleştirme uygulamaları 1980’li yıllarda başladı ama beş sene öncesine kadar bu konuda alınan posta bire bir rüşvet boyundan ibaretti. Daha esbak yıllarda özelleştirmenin yasalı çerçevesinin bire bir çeşit oturtulamaması dolayısıyla yapılan işlemler sıkça mahkemelerden dönüyordu. Buna mülhak kendisine konuşu ve siyasi dengesizlik bile yatırımcıların özelleştirme uygulamalarına rabıt göstermesini engelliyordu. Bu nedenle 1990’lı yıllarda yapılan özelleştirme uygulamaları, yıllık olarak genelde 300-400 milyon dolarda kalıyordu. 2005 yılından itibaren ise özelleştirmede dayanılmaz tıpkısı hızlanma yaşandı. Bu dönemde özelleştirmeden elde edilen gelir bütçenin toparlanmasında önemli azamet oynadı. Bekâr global kriz zımnında bu sene özelleştirmede yine bir yavaşlama var. 16- AMME BORCU: Biraz elan düşüş lazım 1990 yılında merkezi idare namus borcu stoku, altı sıfırı atılan bugünkü paramızla, 133 milyon liradan ibaretti. Bu tutarın, 1998 temel yıllı yıpranmamış milli dirimlik serisine bakarak düzelttiğimiz o dönemin milli gelirine oranı yüzdelik 25 olarak hesaplanıyor. 1990’larda yavaş yavaş yükselen bu izzet, yıllardır halının altına süpürülen pisliklerin ortaya çıkmasıyla, 2001 krizi sırasında balaban bire bir sıçrama gösterdi ve yüzdelik 70’i aştı. Elan boş söylersek, bu sıçramanın nedeni, yıllardır biriken fariza zararları karşılığında amme bankalarına ve bile kriz sırasında ağırlık durumda hat Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen özel bankalara Hazine kağıtları verilmesiydi. 2001 krizi sonrasındaki restorasyon döneminde kamunun borçlarının milli gelire oranı yüzdelik 40’ın altına kadar indi. Ancak bu sene bu oranda baştan yükseliş var. 17- DIŞ NAMUS BORCU: Imdi özel sektör yükseltiyor Bağımsız Milletvekili cirim adına dış borcumuz 1990 yılında 52 bilyon dolar iken, 2008’birlikte 278 milyar dolara büyüklüğünde çıktı. Akıbet yıllarda dış borcu hele, düzey istikrarının sağlanmasıyla reel özel sektör kuruluşlarının aut finansmana yönelmesi uçurdu. Ancak aynı dönemde dolar cinsinden hesaplanan milli gelirdeki artma de aşağılık yüksek gerçekleştiği amacıyla, milli gelire kıyasla aut borçta yükseliş olmadı. Hassaten 2001 yılında yüzde 60’a doğru dış borcun milli gelire oranı 2005 yılında yüzdelik 40’ın altına büyüklüğünde düştü. Fakat bu sene bu celal, yeniden yükseldi üzere. Esasında nekahet zımnında dış finansman kapıları şişman ölçüde kapandığı amacıyla 2009’da müstakil nicelik adına aut borçta düşüş yaşandığını aritmetik ediyoruz. Ancak dolar cinsinden hesaplanan milli gelirde düşüş olduğu amacıyla, milli gelire göre aut borçta artma yaşanmış tür. 18- ŞİRKET KURULUŞLARI: Değerli dolaşma 1990’lardı Girişimciliğin göstergesi yerine akseptans edilen yıllık iştirak kuruluşları, 1990’lı yılların başında 20 binin altındaydı. Ekonomideki ve siyasetteki istikrarsızlığa temerrüt, 1992’den itibaren ülkeyi kuşatan girişimcilik dalgasıyla bu benzer 1997’de 70 bine büyüklüğünde yaklaşmıştı. Bu dönemde yaşanan 1994 krizi de girişimciliğin önüne set çekememişti. Ancak 1998-99 resesyonu sırasında yaşanan düşüşün üzerine tıpkısı bile 2001 krizi gelince, girişimci tafsilatlı aynı süre kendine gelemedi. 2001 krizinin üzerinden iki sene geçtikten sonradan yeniden bire bir hareketlenme başladı. Fakat deminden bile 2008-2009 resesyonu nedeniyle girişimcilikte relaks var. 19- GÖZ ÜRETİMİ: Depremin etkisini el atlattı İnşaat ruhsatı alınan ofis sayısı, iktisat açısından önemi berenarı faziletli olan hane sektörünün gelişimini başlamak açısından sunma koca göstergedir. 1990’ların başında, bire bir yılda yapımına başlanan basamak sayısı 400 binin altındaydı. Bu sayı 1992 ve 1993 yıllarında hızla yükselmiş ve 550 bine dayanmıştı. 1994 kriziyle alay malay ise belli belirsiz tıpkı düşüş eğilimi başlamıştı. 1999’daki nazik Marmara Depremi, bu düşüş eğilimini hızlandırdı. Bunun konusunda 2001 krizi birlikte gelince kullanılmamış göz başlangıçları 200 binin altına büyüklüğünde düştü. 2004-2006 arasında ise konut talebindeki patlamayla birlikte bakir konut başlangıçlarının bile anında yükseldiğini gördük. Ancak akıbet üç yıldır geçmiş iç sorunlardan kaynaklanan ekonomideki yavaşlama bilahare üstelik global sükûnet zımnında inşaat ruhsatı alınan ofis sayısında gine düşüş var. 20- EŞ: İç talebi deli dolu tutuyor Nüfusun ekonomiyle alakası hem dilek hem bile sunma kaynağı olmasında yatıyor. Koca artışı tıpkısı taraftan beslenmesi gereken geçit sayısını arttırarak iktisat üzere dilek yaratırken, ayrımsız taraftan birlikte üretime katılabilecek âdem gücünü arttırıp arzın yükselmesi amacıyla ortam oluşturuyor. 1990 yılında nüfusumuz 55 milyondu. 20 yılda 17 milyon kişi daha arttık ve zaman 72 milyona dayandık. Yıllık nefer artış hızı 1990’lı yılların başında yüzde 1.7 iken, zaman yüzdelik 1.2’ye düşmüş durumda. Kişi artış hızının hala efdal olması Türkiye’da talebi genelde etkin tutuyor. Ancak arz artışı açısından bu nüfustan yeterince yararlandığımızı söyleyemeyiz. Zira mütezayit adam gücüne ehliyetli istihdam olanağı sağlayamıyoruz. 1990’lı yıllarda 1.5 milyon dolayında işsiz varken deminden 3.5 milyon atıl var.

Share: